Etiket arşivi: Bodrum Kalesi

Kasım’da Bodrum! :)

“A-maaan, burayı bilmeyen yok pfff” deyip atlamayacağım güzel Bodrum’u, hayır. Yazın nerede ne yenir, nerede yüzülürü de daha bilgililer anlatsın, hem zaten kışa girerken benim onu anlatasım yok. Hayatımda ilk kez bu yıl deneyimlediğim “Kasım’da Bodrum” bu yazımın konusu! 🙂 “Aralık’ta Bodrum”, “Ocak’ta Bodrum” şeklinde devamı da gelecek. Hatta Bodrum’a ayrı kolon yaptım ana sayfada, zira artık hayatımda yavaş yavaş artarak yer alacak gibi gözüküyor.

Gün 1 (16.Kasım.2016, Çarşamba):
İstanbul’da “kar soğuğu bu, net!” diyerek dolanıp donduğumuz günün ertesinde sabah 7:45 uçağıyla ilk “Kasım’da Bodrum” deneyimim başladı. İş için sıkça Bodrum’a giden bir arkadaşımla da aynı uçakla gidiyor olunca, sabahın bir körü vıdı vıdı konuşarak çıktık yola (itiraf ediyorum, sabah kahvaltı edip kahve içmeden konuşabilme yetim çok sınırlı, vıdı vıdının çoğu Mert’ten kaynaklandı, buradan ona selam olsun 😛 ). İniş için alçalmaya başlıyoruz denildikten ne kadar süre sonra idi bilmiyorum, türbülans vs bir garip sallanmalara girdik. Türbülans diye yazınca standart bir sallanma gibi hissedildiyse açayım onu biraz; sanki uçağı biri yukarıdan tutup gıcığına aşağı bırakıyor pat diye, o da yetmeyince iki eliyle langır lungur sallıyor, sonra bir daha paaat bırakıyor, öyle bir his. Pilottan ses yok, hostesler kayıp, uçak çarpışan oto tadında güm pat ilerliyor. O sırada Mert “Allah’ım sen büyüksüünnn” diye çıldırmakla meşgul yan tarafımda kocaman sesi ile, elleriyle kafasını ortaya almış -ki dünyanın bilumum yerinde yıllarca yaşayıp paso uçak seyahati yapan ve hatta Bodrum’a da tabir caizse zırt pırt uçan biri. Ben tek elle ön koltuğu tutarken bön bön önüme bakıp film şeridi olayına giriyorum sakince. Ben ve sakin, evet. Karşı kaldırımda biri düşse “ayyy” diye zıplayan bir numunelik olarak uçak konusunda genel olarak sakin oluşumu çözdüm; misal araba kazası vs’de duruşuma göre kendimdeki, yanımdaki, yönümdeki hasarı azaltabilirim diye panik oluyorum, en doğruyu yapma paniği ama uçakta olay tamamen benden bağımsız gerçekleştiği için bir kabullenme, bir sükunet, bir kendi olmaktan çıkış :)) Hoş gerçi ona “sakin” mi demeli emin değilim, belki bir “şok” hali :)) Hayatımda ilk kez cidden “ölüyoruz” sandım uçakta :\  Korkmak değil, oluyor sanmak. Acayip bir his. Bir yandan Mert’e dönüp, “şey, ben de korkuyorum, sessiz oluşuma bakma” diyorum. Bir yandan “ya ama yeni hayat planlarım, küçük tatlı hayallerim vardı” diye bir burukluk. Bir de “nasıl yani, cidden bu mudur benim bitiş?” diyen salak ses. Neyse, sonra Mert yine kocaman sesiyle dağıtıyor benim düşünceleri. Toplamda ne kadar sürdü bilmiyorum ama bana olduğundan uzun geldiği kesin. Meğer pilot taaaa en başta söylemiş inerken böyle bir durum yaşayabileceğimizi, indikten sonra önümüzdeki kız dönüp “siz konuşmaktan duymadınız, pilot söyledi” dedi suratını buruşturarak. Altyazısı: sabah sabah kafamı oydunuz bea! 😀 :))) İstanbul donarken Bodrum da sakin duramamış meğer, Havaş görevlisi o günkü rüzgarın otobüsü bile nasıl salladığından bahsederken biz yavaş yavaş kendimize geldik 🙂

Otelde odam hazır olana kadar, çapraz karşısındaki -pek bir sevdiğim- Cafe del Mar‘a zıplıyorum. Tatlı teyzeden bir çay isteyip kendimi sahile atıyorum sıkı sıkı kapattığım montumla 🙂 Üşümeyin evladım, diyor teyze. Az sonra dönerim, önce bir ruhum ısınsın şu güneşte, diyorum. Hava bildiğimiz ayaz. Olsun, çay elimde oturuyorum sahile koydukları şezlongların birine. Bir o tarafa dönüyorum, bir bu tarafa. Kaleye dönüp çay ile “cheers” demeler, bir iki arkadaşa gıcık-etme-fotosu yollamalar; öleceğim mutluluktan 😀
img_3267
Neyse sonra “ilk günden şifayı kapmayayım” diyerek içeri geçiyorum. Orada da bir Türk kahvesi patlatıyorum.

Sonrasında oda meselesini erteleyip ver elini Marina diyorum.
img_3293rk
Ne de olsa bu bir “ön keşif” tatili, ilk günden başlayayım keşfe, diyerek. Yaz tatilinde dolanırken atladığım bir çok şeye dikkat etmeye çalışarak. Şimdi orada yaşıyormuş gibi hissetmeye çalışarak. Ara sokaklara girip girip çıkıyorum. Hangi sokakta oturmak güzel olurdu, hangisi yokuş, hangisinin enerjisi nasıl diyerek…
img_3291-vs

Öğle yemeği için midem sinyal vermeye başladığı sıralarda da “Nazik Ana Ev Yemekleri” diye bir tabela çekiyor dikkatimi. Evde genelde Çin yemeği yapan bir Adana’lı olarak, baklagiller ve sulu ev yemekleri için İstanbul’da paso Küçük Ev ve türevlerini kullanan ben, hah diyorum, burada yaşasam ilk ev yemekçimi buldum, oley.
nazikana-bodrumNazik Ana kurucusu imiş ama artık mutfakta değil. Patlıcan musakka, pilav, yoğurt üçlüsü 10 TL, ay mis 🙂 Kocaman da bir yer. Etrafımı seyredip fotoğraf çekerek yemeği atlaya zıplaya bitirmemden turist olduğum belli olmuştur :))
Tuvaleti temiz restoran bende anında bir kademe atlıyor, burası da aldı puanı.
nazikana-wc

Yemek sonrası artık otele dönüp giriş yapıyorum. İlk iki gece için yer ayırttığım Akkan Luxury Hotel. İki yataklı odada ben tek başıma bile zor hareket ediyorum. Banyoda lavaboyu tanıyorum, Koçtaş’ın en minik dikdörtgen lavaboları vardır, onlardan. Bir de çene hizamda bir etejer çıkıntısı. Yüz yıkarken duble keyif :))  Mesleki deformasyon ile o etejeri şuraya koysaydık vs diye çözümlemelere girerken durduruyorum kendimi. Bataryayı su için kullanıp, lavabo olarak da tüm banyo zeminini kullanıyorum, yüzüme şaap diye suyu çarptırarak yıkamayı sevmemden dolayı değil bu kez. Bunlar moralimi zerre kadar bozmuyor, ayrı. Hem pencereden bakınca içimi ısıtan güneş ve deniz ikilisi var 🙂
akkanluxury-pencereden
Resepsiyondaki görevliye bilgi veriyorum yine de sırıtarak: “siz tatlısınız da, oda diiil” 🙂

Akşamüstüne doğru Nilay’la buluşuyoruz onun kaldığı otelin aşağısındaki cafede. Nilay İstanbul’dan çook sevdiğim arkadaşım, birkaç senedir iş dolayısıyla ayda bir, bazen birkaç ayda bir Bodrum’da. Rutin kahve-sohbet buluşmamız bu kez Bodrum’a kısmetmiş 🙂
15094263_10154343029109219_6039604827716804927_n

Aşk meşk hayatları konusuna giremeden Nilay’ın arkadaşı Mukadder geliyor. 8-9 yıldır Bodrum’da emlak işi yapan Mukadder, ben gelmek konusunda netleştiğimde evimi bulacak kişi, hissediyorum, ommmm 🙂

Gözen Cafe‘nin terasında kalın montlarımızla güneşin son kırıntılarının tadını çıkardıktan sonra yemek için Arka Restaurant‘a geçiyoruz. Mert de ekleniyor bize. Bodrum; connecting people 🙂

İlk olarak Mayıs ayında gittiğim Arka’yı daha ilk dakikadan itibaren seviyorum. Ve zaten de pizza & şarap ikilisine her zaman her yerde taptığımı söylemiş miydim? 😀 (Eğer okuyorsa, İrem gülmez mi lütfen 😛 )
arka-bodrum

Yemekten sonra ben direk otelime vınlıyorum. 2 saatlik uykuyla gelmişim buralara, enerjimi düzgün kullanayım istiyorum. Ki zaten en son saat 9’a doğru anneme attığım mesaj sonrası sızmışım 🙂

Gün 2 (Perşembe):
Günaydın Bodruuuuum! 😀
img_3351
Sabah 6’da plup açılıyor gözlerim aslında ama malum saat ayarlamamızdan da sonra hava zifiri karanlık o saatte. Geri yatıyorum. Yatakta keyif sonrası 7-7:30 gibi dikilip tayt-spor ayakkabı-kapüşonlu bir şeyler giyiniyorum. Kararım kesin, Bodrum sabahlarına sahilde yürüyüşle başlanacak, dımdırırıııııım! 😀 İlk yürüyüşe Mert de eşlik etmek istedi. 10-15 dakika yürüyüş sonrası saat 8’de onun oteldeyim; Akkan Beach Hotel. Mayıs ve Eylül sonu kaldığım bu otel o tarihler için süper seçim bence. Bu kez biraz daha kalabalığın içinde olmak istediğimden (ve merkezde başka otelleri de tanıyayım diye) es geçip, aynı grubun diğer bir otelinde kaldım işte. Ama ilk kahvaltı Akkan Beach’e kısmetmiş :)) Uzunca bir kahvaltı sonrası, kaldırıyoruz popoları. Önce sola, limana kadar yürüyüp dönüyoruz, sonra istikamet Marina. Bodrum’un tek heyecanlandırdığı insan ben değilmişimi görüyorum :)) Kısa fotoğraf molaları ile bölünüp duruyor tam gaz yürüyüşümüz. Marina’da zıplama molası veriyoruz bir de, pardon! 🙂
14993507_10154345113329219_254841327231582974_n

Marina’nın ortalarındaki Tepecik Cami’nin arka tarafında belediyenin spor aletleri alanı var, hemen atlıyorum. Bacaklar çalışıyor, evettt. A ama kol, sırt vs için aletler tırt, neyse onları da başka türlü çalıştırmanın yoluna bakarım artık taşınınca 🙂
img_4055k

Cafe del Mar‘da keyifle noktalanıyor sabah sporumuz. Güneşin verdiği enerjiyi üzerimden henüz atabilmiş değilim! 😀
mqnl1978

Biraz zıplayıp sakinleştikten sonra, boyamalarım için çakıl taşı aramaya koyuluyorum. Bu abdest alır gibi pozu da Mert yakalıyor, sağolsun 😀
15073457_10154345823224219_996256747676586509_n

Hava ilk güne göre gayet sakin ve tatlı olsa da yine de henüz bikinilik değil ama deniz suyu sıcaklığı gayet iyi. Telefonumun tahminine göre dış sıcaklık da artacak ve bir sonraki gün yüzüyor olabilirim, oo-leey 🙂
Biraz daha güneş ve Nilay ekleniyor Cafe del Mar önü yayılmamıza.
img_3498rk

Dipnot: Kasım’da Bodrum havasını çözdüm; sabah montla başlanıyor, ilerleyen saatlerde güneş altında katman katman soyunuluyor, en sıcak saatte askılı ile durulabiliyor icabında, güneş kaybolurken tekrar katmanlar giyiliyor, gece kalın montla final.

Saat 2’ye doğru Mukadder’le buluşuyoruz. Kiralık evler göreceğim, içim pır pır pırrrr 😀
Marina arkasında 3-4 ev ve Cafe del Mar’ın yukarılarında bir ev görüyoruz. Marina arkalarındaki sokakları en çok seviyorum galiba yaşamak için. Çok yukarılara çıkmadanki bölümleri. Cafe del Mar arkalarını ev için huzurlu hissedemedim gibi (sanki galiba acaba belki). Sonuç olarak cuk oturan olmuyor ama yazınki beni ürküten fiyatlar ve evler ortada yok, oh 🙂 Moralim yerine geliyor, bu işin olacağına inancım bir tık daha artıyor. Şimdi artık iş İstanbul organizasyonuna kaldı. Bu kış mı geliyorum, yoksa içime tam sinmesini bekleyip, düzgünce organize olup seneye mi? Tek soru işaretim bu gibi hissediyorum! Yani her türlü geliyorum, bekle beni Bodruuum, diyor içim. Bakalım, önümüzdeki günlerde nasıl konuşacak o iç! Zira her şey onun dediği gibi oluyor bende eni sonu 🙂

Bu arada ben heyecandan yemek saatinin farkına varmamışım ama kızların midelerinde alarm çalınca ev gezmeleri arasında hızlı bir yemek için Kırçiçeği‘ne oturuyoruz. Yolum düştükçe İstanbul’da pidesini yediğim, bildiğimiz Kırçiçeği işte 🙂 Marina’da dizi dizi restoranların arasında.

Akşam yemeğinden önce birkaç saat herkes kendi işine bakıyor, ben de bu arada gördüklerimi sindirip otelde biraz dinleniyorum.

Akşam gideceğimiz restorana foursquare’den bir bakayım, diyorum. 70’li yıllarda doğan bir insan evladı olarak Komodor‘u internette Commodore (bkz. Commodore 64) olarak aramama bir alkış alayım önce 😛

Fonda “Arım Balım Peteğim” karşılıyor bizi. Özlediğim başka Türkçe şarkılarla devam. Arada da Yunan müzikleri. Bangır bangır değil hiç. Hafif hafif fonda, sohbete eşlikçi…
komodor

Bu akşam Gökhan da var masada. Mert’lerin şirketin Bodrum sorumlusu, bana tanıtılma şekli de “Bitez’de yaşayan, güvenilir Bodrum rehberimiz” 🙂
img_3582k
Masada 4 adet gayrimenkul sektöründen insan olunca sohbet dönüp dolaşıp arsalara, evlere geliyor, ben de geçmiş emlak yıllarımdan hatıralarla destek atıyorum; arada sektörle alakasız biri olsa çığlık atardı bir süre sonra kesin 🙂

Nadir rakı anlarımdan biri diye hemen belgeliyorum 😀
img_3573k

Saganaki istemeyi unutmayın ortaya. Ahtapota bayıldım ben. Barbun da nefisti.
img_4203

Mutfak ekibi 🙂
img_3588k

Ve takıntılı konum olan WC’deyim 🙂 Diş fırçası, deodorant, vb bulunduran köşe illa en kokoş restoranlarda mı olmalı? 🙂 Alkış!..
komodor-wc

Gün 3 (Cuma):
Haberler eşliğinde kahvaltı ve salondaki birkaç kişi ile biraz Türkiye’de olup bitenleri çekiştirmekle başlayan gün tabi ki yine sabah yürüyüşü ile devam ediyor! Bu kez istikamet direk Marina. Saat 9 civarı sokaklar biraz boş.
img_3601k
Kale hizasını geçtikten sonra teknelerin cıvıltısı, birkaç yürüyüş yapan insan, üç-beş esnaf hareket katıyor ortama.

Sokakların asıl sahibi köpekler gibi ve genelde de uyur/yayılmış pozisyondalar 🙂
img_3603k

Belediye aletleri seansımı bu kez öne alıyorum, 10-15 dakika yürüyüş ısınma sayılsa, şimdi burda 3-5 kas çalıştırıp arkasından yaptığım yürüyüş de Hillside’daki hocaların bana hep derslerden sonra yaptırmak istedikleri (ve hep üşendiğim) cardio işte 😀

Aletler sonrası Yacht Club’a kadar gidip, arka sokaklara dalıp çıkarak dönüyorum otele.
turkkuyusu-bodrum

Ve ta taaaam, nefis manzaralı odama geçiş yapıyorum bugün. İstikamet Gözen Butik Hotel! Nilay’ın odasına el koymak üzere gidiyorum aslında ama onu bir gün daha fazla kalmak için gaza getirdiğimiz için bu romantik manzarayı paylaşacağız bir gece 🙂
img_3630k

Odaya bavulları attıktan sonra Gözen Cafe’nin terasına atıyoruz yine kendimizi hemen ve ilk gün yarım kalan sohbetimize kaldığımız yerden devam! Daha olan, olmayan, olası, olmayası aşklar konuşulacak, o-hooo. Ana eşlikçilerimiz deniz ve kahve 🙂
img_3634

Tüm çekiştirmeler, yorumlamalar bitince günlük Cafe del Mar keyif saatleri için çıkıyoruz Gözen’den. Del Mar’daki teyze bana “sen hep gel güzel gülüşlü kızım, senden sonra dolu insan geliyor” dediği için daha da çok gitmek istiyorum, ya gerçekten öyle oluyorsa ayayyy, olsun ve kazansınlar, diye ve bir de asıl ben onun gülümsemesinden enerji alıyorum diye 🙂 Çok romantik oluverip de baymayayım arada ama ben bu enerji olayının karşılıklı olduğuna inanırım hep… 🙂
img_3639k

Öğle yemeği sonrası bizimkiler denize giriyor. Ben hafif kırık hissediyorum diye zorlamıyorum hiç kendimi, sahilde yayılıp, paçaları sıvayıp çakıllarla oynuyorum.
img_3657k

Akşam yemeği için aynı ekip Gravilya‘ya gidiyoruz. Bitez’de, yeşillikler içerisinde bir tatlı restoran Gravilya.
gravilya-01-gezidil

Üşüyene kadar biraz terasta kalalım istiyoruz. Menü istiyoruz; gelen bunlar 🙂 Bayılıyorum bu tip tatlı, sıra dışı hareketlere!..
img_3710k

Kırmızı şarap olarak, Mert’in tavsiyesi üzerine yöresel Vinbodrum’u deniyoruz ve seviyoruz 🙂
gravilya-03-gezidil

Şarabımızın keyfine varırken gözlerimle etrafı karıştırıyorum; gözüme çarpan her detayda daha da çok seviyorum burayı!
img_4210k

Ve yemekler geliyor sırayla 🙂
Zeytinyağlıların hepsi inanılmaz lezzetli (yaprak sarma favorim oldu ama kereviz de müthiş idi)!  “Lena Hanım’ın mücveri” nefis. Avokadolu kroket ve falafeli de beğendim. Arnavut ciğeri harika ötesi idi! Hellim patlıcan ve karides böreği de çok lezzetli. İstisnasız her yediğim omm ummm aman Tanrım, dedirtti!..
gravilya-02-gezidil

Yemek boyunca üzerimden ısrarla uzunca süre inmeyen tombilikle selfie denemelerim aşağıda 😀 Mekan sahibi burayı ilk devraldığında, tombiliği hamile sanmış ve aylar geçip de doğuran olmayınca anlamış durumu; bizimki azcık “şişko” sadece :)))
img_3753r

Ana yemeklerin bitimiyle beraber şaraplarımızı alıp içeri kaçıyoruz şömine kenarına.
img_3776k

Tatlı olarak ıspanaklı pasta ve tiramisu deniyoruz. İkisinin de harika olduğunu söylememe gerek yok artık sanırım 😀
img_3773k

Çok hafiiiiif çakır halde dönüyoruz Bodrum merkeze 🙂

Asıl hedefimiz Karpuz; Bate çıkıyor bu akşam. Saat 1’den önce çıkmayacağı için öncesinde Marina Yacht Club’a uzanıyoruz. Yumuşak yumuşak Chan Chan çalıyor, bir Buena Vista sever olarak nefis aslında ama modumuz o değil bu akşam, şarkıyı bitirip ayrılıyoruz. Biraz dolaşıyoruz (ki ben o sırada telefondaki arkadaşıma Bodrum emlak piyasası hakkında bilgi veriyorum sorusu üzerine o saatte; alkolün herkeste etkisi farklı işte 😛 ). Amaaan, diyoruz sonra, başka bir yerde mayışana kadar direk gidelim Karpuz’a, zaten yarım saat kalmış Bate’nin çıkmasına. Birer soda alıyoruz önden (hafif çakır olan kafam daha ileri gitmesin diye yapıyorum ben bu hareketi, diğerlerini bilmem 🙂 ). İki sohbet vs, çıkıyor Bate, yihuuu.
img_3791k
Sahnesi harbiden yıkılan bir çocuk bu ya, diyoruz ama 3 şarkı sonra farkediyoruz ki bizde enerji yok bu akşam :))) Neye niyet neye kısmet, otele dönelim diye birbirimize bakıp ayrılıyoruz.

Gün 4 (Cumartesi):
Bu manzaraya uyanılan gün nasıl olabilir ki? Heee yoooo 🙂
img_3798krr
Nilay’la terasta kahvaltı sonrası o bavulunu toplayıp çıkış yapıyor, ben de tabi ki her sabahki gibi yürüyüşe!
Rotam bu kez Kumbahçe tarafı. Oradaki sokakları keşfetmek istiyorum.
Sabahın bu saatlerinin sakinliğini seviyorum galiba…
img_3808k

Kumbahçe biraz daha yokuşlu. İçime sinemiyor arka sokaklar. Çok insan yok ara sokaklarda, eşlikçilerim yine kedi ve köpekler 🙂
img_3993

Yokuşları ine çıka sokakları tarayıp, o taraftaki limanın öncesindeki belediye-spor-aletleri alanına gidiyorum. Buradaki aletlerde yalnız değilim, 50 yaş civarı iki hemcinsim ve tahminen 60’lı yaşlarda bir abi de var.
img_3818k

Dönüşte Akkan Beach Hotel’deki Mert’e merhaba deyip, sahile, çakılların üstüne iniyorum. Ayakkabılar ele, ayaklara özgürlük diyerek otele suyla oynaya oynaya, çakıl taşı bakarak dönüyorum.

Duş sonrası günlük Cafe del Mar ziyaretimi bu kez bilgisayarımla yapıyorum. Sinem gelmeden bir iki iş halledivereyim denize nazır.
img_3833k

Nilay gitti, Sinem geliyor, evet 😀 Bodrum’da yaşayacak olursam, sırf gelip gidenle bile yalnız kalmayacağımı hissediyorum :)) Lise arkadaşım olur Sinem, bu gece de oda eşlikçim o olacak.

Bikinisinin üzerine hafif bir şeyler giymiş, şıpıdık terlikleriyle hoplaya zıplaya geliyor 😀 Bir de benim 4 gün önceki montlu girişimi düşünüyorum :))) 4 günde 4 mevsim, heyt!..
O hemen denize atıyor kendini, ben saçları yeni yıkamışım, az oturayım istiyorum. Sonrasında biraz güneşte keyif yapıp Marina’ya doğru yürüyoruz. Minik bir ölçü işim var (hi evet, minicik bir mesleki olay kattım araya 😛 ), Sinem de eşlik ediyor.
Dipnot: Hatunun elimdeki tüm Bodrum fotoğrafları ya biraz çıplak, ya da tepinerek gülünen türden şantajlık olduğu için, kendisini burada görüntülü ifşa edemiyorum 😛

Bodrum sokakları daha cıvıltılı bugün. Belli ki hafta sonu her yer gibi burası da daha dolu.
img_3853k
O sırada düşünüyoruz, keşke bu gördüğümüz insanların üzerinde çip olsa, tam zamanlı burada oturanlar yeşil yansa mesela, arada iş için gelenler sarı, turistler kırmızı falan 🙂 Ay neyse, gider gelir görürüm işte önümüzdeki aylarda diyerek Japonlar’a bir iş daha yüklemiyorum. Çocukken yapmalarını umduğum “küçülünce cebe girip istediğim yerde düğmesine basınca büyüyen kaydırak” vs olayına hala el atmış değiller nitekim 😛

Gün batımı keyfi bugün Churchill‘de (Cafe del Mar’ın hemen yanında).
bodrum-gunbatimi-gezidil

İstanbul’dan sevgili İzzet’ciğimin arkadaşı Defne de eşlik ediyor bize. Defne 4 yıldır Bodrum’da yaşıyor, hikayesini anlatıyor bize. Çok da mutlu görünüyor burada. Kaleye karşı kadeh kaldırıyoruz, keyfimiz yerinde mi ne! 😀
Gülücükler eşliğinde batıyor gün 🙂
img_3879k

Sinem’i akşam yemeği için arkadaşlarının yanına Bitez’e uğurlarken, Mert ekleniyor bize ve Defne’nin tavsiyesiyle Ox Burger‘e gidiyoruz. Daha önce de ayrı ayrı birçok arkadaşımdan duyduğum bu burgercinin denenme vakti geldi, tataaaam.
İçli köfte ile bile kırmızı şarap içen bir model olarak, burgerime eşlikçim pek tabi bir kadeh şarap 🙂
img_3883k

Yemek sonrası ayrılıyoruz, otele gidip dinlenmek istiyorum biraz. Burger nefisti ama çok aç olmayan mide hepsini bitireceğim diye zorlandı mı nedir? :S Tabağımdakini illa bitirme huyum okul öncesi anneanneme uzanıyor. Tabağınızdakini bitirmezseniz nişanlınızın suratı sivilceli olur, demişti 😀 Tabi o yaşta nişanlı ne demek bilmiyorum, sivilce desek hiç haberim yok ama kötü bi şey gibi hissedip zorla bitirmeye çalışırdım. Hayır bilse, sonradan herkes gibi ben de sivilcelendim, sonrasında da en çok aşık olduklarımdan suratı sıvama sivilce izi olan vardı :))) Neyse, şimdi korkum yok 😛 ama travmalaaar travmalar, diyorum 😀 ve yiyorum.

Gece yarısı olmadan Sinem dönünce dibimizdeki Kule Bar‘a uğramak farz oluyor.
kulebar
Mamma mia, içerisi ne büyükmüş burasının (hiç denk gelip de girmemiştim, hayır)! Ve ne kadar çok insan var! Bir de bolca sigara dumanı olunca 20 dakika falan durabiliyoruz galiba, dışarı kısmına geçiyoruz daha sonra -ki müzik sesi burada da daha az değil! Oh sonunda cıstak cıstak cıstak olmayan pop, rock etc. diye mutluyum ama mide biraz kötü ve uyku var. Sinem’de de durum benzer olunca dönüyoruz tıpış tıpış otelimize 🙂

Gün 5 (Pazar):
Bu sabah farklı bir şey yapıyorum. Sinem’le terasta kahvaltı sonrası hedefim Yalıçiftlik. Otele 10 dakika yürüme mesafesindeki otogara gidip, yarım saatte bir kalkan Yalıçiftlik dolmuşuna biniyorum ve 20-25 dakika yol sonrası 10:30’da Yalıçiftlik sahildeyim. Ne mi yapacağım? Çakıl taşı toplayacağım 😀 Merkezdekiler hep küçük. Dolmuş şoförü nerede ineceksiniz diye sorunca ben de ona soruyorum: “nerede ineyim? taş toplayacağım:)”. Hiç şaşırmadığına göre bunu ilk yapan ben değilim 🙂 Bir de güzel tarif ediyor, aynı yerden binersiniz dönüşte, diyerek beni uğurluyor.
Çakıl taşı cennetine hoşgeldiiiiim 😀
dsbr4015k
Benden başka 3 grup var sahilde. Piknik modunda bir anne-baba-çocuk, balık tutan iki genç, biraz uzakta yine balık tutan 2-3 kişi daha. Tekli grup sadece ben 🙂 Hop, sıvıyorum kolları ve arama tarama çalışmalarım başlıyor! Birkaç saat takıldığım süre boyunca birkaç grup daha geliyor, arada giden oluyor. En bombası, sonlara doğru gelen iki çocuk (genç adam, pardon). O sırada ben oturmuşum, taşları düzenliyorum, onlara sırtım dönük. Aralarındaki sohbet:
-Abi, bu arılar da ne ya, duramam ben burada.
-Bu insanlar nasıl oturuyor? Onlara niye gelmiyor arı?
-Ben şu bayana soracağım (o ben 😀 ).
-Ne soracaksın ya?
-Arı neden ona gelmiyor onu soracağım.
-Saçmalama oğlum. Hem yalnız mı bakalım önce anlayalım, rahatsız olmasın.
-Yalnız galiba. Sormayayım mı diyorsun?
-…
Neyse, vazgeçip gittiler sonra ama inceliklerine baya bir gülümsedim… 🙂

Birkaç saat sonra geçen dolmuşa binip merkeze dönüyorum. Amma çok toplamışım, kollarım koparak giriyorum otele. “Taş mı taşıdın da yoruldun bu kadar?” desin birisi de ben de “evet” diye cevap vereyim istiyorum pis pis hihi 😛 :))))

Dönüşte, denizden yeni çıkmış Sinem’e ekleniyorum hemen bikinimle. Ve cup deniz! 🙂 Su nefis!!! En son Eylül’de girdiğim halinden minik bir tık daha soğuk ama girilemeyecek gibi falan değil hiç. Biraz yüzüp çıkıyorum, otelin karşısından aldığım peştemali çakılların üzerine yayıp güneşe bırakıyorum kendimi 🙂
img_3965k
Hava buzken geldiğim için, bikiniyi bavula sadece laf olsun diye atmış olduğumdan, beraberinde gereken peştemal, havlu türevi bir şey yoktu pek tabi yanımda. 10 TL’ye hallediyorum olayı, bu mevsimde 50 TL isteyecek değil herhalde, diyorum 🙂

Otelde duş sonrası Sinem’in uçağı öncesinde Marina’da batırıyoruz bu kez güneşi.
Ve sonrasında ilk yalnız kaldığım bu akşamda, bilgisayarımla el ele tutuşup Kırçiçeği‘ne oturuyoruz 🙂
img_3977k
Saç ıslak kalmasa iyiydi güneş gittikten sonra diyerek beliren hafif kırgın hali çorbayla tedavi etme niyetindeyim. Arada da minik bir çizim var halletmem gereken.

Çok geç kalmadan otele dönüp taş ayıklamaya girişiyorum. Torba torba taşın ne kadarı gidecek, şekilsizcelerden vazgeçiyorum, diğerlerini torbalara bölüp bavul içi organizasyon yapıyorum. Arada da nefis balkonumdan dışarıya bakıp “oh 🙂 ” diyorum mutlu mutlu.

Gün 6 (Pazartesi):
Son gün bugün ama yoo, hiç hüzünlü değilim. Sonuçta yakında tekrar geleceğimi biliyorum 🙂
Kahvaltı sonrası önce Marina yukarılarındaki eve gidip, ölçüm işimi tamamlıyorum. Sonrasında planda Kale‘yi gezmek var. Bodrum’a her seferinde 3-4 günlük deniz tatili için gelince, Kale’yi bir kez bile gezmişliğim olmadı, durumdan utanıp, kendisini hemen plana yerleştiriyorum.
img_4070k
O sırada Şule mesaj atıyor. Şule de 1.5 senedir Bodrum’da yaşıyor. İstanbul’u terk edeliyse daha uzun zaman oldu, Bodrum öncesi birkaç yıl da Cunda’da yaşadı. Yeni kitabı çıktı taze taze, aramızda küçük bir imza töreni düzenleyeceğiz 😀 Öncesinde Kale’de buluşup beraber geziyoruz.
Ben süresi geçmiş olan Müzekart‘ımı atıp yeni kart alıyorum. Onu alırken (+) olanı almanızı tavsiye ederim, 10 TL farkla bir müzeye dilediğiniz kadar gir-çık yapabiliyorsunuz, hem de İstanbul Modern ve Pera Müzesi’ne senelik birer defa bedava giriş hakkı gibi bonusları var.

Müze bahçesindeki dükkanlar kapalı sezondan dolayı ama kahve içmek için bir cafe mevcut idi (hoş gerçi Sinem bir gün önceki ziyaretinde kapalı olduğunu söylemişti, en iyisi siz yanınızda su ile gidin 🙂 ).
img_4068k
Öğlen 12-13 arası bazı salonlar kapalı (sanırım bu da sezondan dolayı az insan çalışması ile ilgili) ama çok dert etmiyoruz, her geldiğimizde birazını gezeriz, Müzekart(+)larımız elimizde, heyt 😀

Amphoraları seyrediyoruz önce biraz.
amphoralar-gezidil
Bilmeyenler için amphora: kilden yapılmış, iki kulplu, sivri dipli testi (müzeden aldım tanımı canlı canlı). Antik devir ticaretinde şarap, zeytnyağı, kuru gıda maddeleri taşınmasında ve depolanmasında kullanılıyorlarmış.

Turist-pozu olmadan kale mi gezilirmiş! Kalede çalgı çengi :))
img_4247

Bodrum’u kuş bakışı seyrederek tırmanıyoruz merdivenlerden.
img_4119k

Kale dibi nefis görünüyor yukarıdan!
img_4117k

Yılanlı Kule, Zindan, vs.de biraz takıldıktan sonra, saat dolayısıyla kapalı olan salonları detaylı gezme işini bir sonraki sefere bırakarak çıkıyoruz. Çıkışta yine bir İstanbul’lu arkadaşım var limandaki cafede (yakında herkescikler Bodrum’a mı taşınacak nedir?:)))  5 dakika yanlarına uğrayıp, La Pasion’a doğru yürüyoruz.

Süper sempatik, zarif ruhlu bir İspanyol La Pasion 🙂 Tüm detaylarda bunu hissettiriyor. Öğlenleri fiks menü var; hepsi birbirinden leziz çorba, asma yaprağında levrek ve tatlı için kişi başı toplam 19 TL verdik! Kahve de ikram 🙂
img_4248

Yemek sonrası Şule büyük emekler sonunda geçtiğimiz günlerde yayınlanan kitabını imzalıyor bana: “Yeni Bir Dünya Mümkün“.
suleilekitapppp

Tekrar görüşene kadar sevgiyle kal, aşkla kal Bodrum! 🙂
img_4161